1. Sonradan eklenen, ilâve edilen.
2. Artan, fazla, artık: Semen-i müsemmâ, tarafeynin bi’t-terâzî tesmiye ve tâyin ettikleri semendir. Gerek kıymet-i hakîkiyyeye mutâbık olsun ve gerek nâkıs ya zâit olsun (Cevdet Paşa). Cüz’î ve küllî bâzı fedâkârlıklarla istîmal etmek cihetinde olan hassaları hocalarından kat kat zâit idi (Nâmık Kemal). Noksan değil, ben şimdi birini görüyorum ki zâit gibi duruyor (Abdülhak Hâmit).
3. Gereksiz, lüzumsuz: Mezbur yelken bir bakıma zâit gibi görünmekle Ali Çelebi Paşa kapudan iken kaldırdı (Kâtip Çelebi’den Seç.). ♦ i.
4. mat. Artı, artı işâreti, (+).
5. edeb. Müstezatlarda “mef’ûlü feûlün” veznindeki kısa mısrâ.
● Zâide (ﺯﺍﺋﺪﻩ) sıf. Zâit kelimesinin tamlamalarda ortaya çıkan aynı mânâdaki müennes şekli: “Hurûf-ı zâide.” Evet. Sözü de bitirdim, kelimât-ı zâideyi kestim (Ahmed Vefik Paşa).
Kaynak : https://lugatim.com
« Sözlüğe geri dön.