1. Gelen, ulaşan, vâsıl olan.
2. Olması mümkün olan, olabilecek olan.
3. i. tasavvuf. Kulun kastı ve dahli olmaksızın kalbe gelen mânâ, akla gelen şey, ilham ve feyiz: “Vârid-i Hak.” Bâzı vârit ve mânâlarda ise Allah’ın kulunu kendisine yaklaştıracağına veya bir nevi lutuf ve ferahlandırma ile kuluna teveccüh edeceğine dâir işâret bulunur. Bu sebeple kalbe bast hâli gelir (Kuşeyrî Risâlesi Terc.).
ѻ Vârit olmak:
1. Gelmek, erişmek, ulaşmak: Diyarbekir hânedânından Said Paşazâde Nazif Bey’in hüsn-i hâlinden bahisle mahbûsiyetten affı istîdâsına dâir müteaddit imzâ ile Diyarbekir’den vârit olup lede’l-arz manzûr-ı âlî buyurulan melfuf telgrafnâme… (Başbakanlık Arşivi’nden). Vak’anın ertesi günü ise Kudüs kralının Dimyat’ı muhâsara eylediği haberi vârit olmağla… (Nâmık Kemal).
2. Olması mümkün ve düşünülebilir olmak, akla gelmek: Bu telakkî, lisan bahsine olan kayıtsızlığa karşı da bu derece vârittir (Nihad S. Banarlı). Halbuki bir fizikçi, bir matematikçi için böyle bir şey vârit değildir (Ergun Göze).
3. (Hadis için) Söylenmek, söylenmiş olmak: Hakkında hadis vârit olmayan havas hakkında ise halk pek çok şey söylemektedir (Kâtip Çelebi’den Seç.).
● Vâride (ﻭﺍﺭﺩﻩ) sıf. Vârit kelimesinin tamlamalarda ortaya çıkan aynı mânâdaki müennes şekli. Bk. VÂRİDE
● Vâridin (ﻭﺍﺭﺩﻳﻦ) i. (Ar. çoğul eki -іn ile) Gelenler: Muazzam muhteşem sâhib-hazîne / Açık dün gün kapısı vâridîne (Câfer Çelebi).
ѻ Vâridîn ü sâdirin: Gelenler ve gidenler.
Kaynak : https://lugatim.com
« Sözlüğe geri dön.