Salah


« Back to Glossary Index

1. İyi duruma gelme, düzelme, iyileşme, iyi olma: Salâh ümmîdine düşme mevâid-i ekâbirden / Zevâl-i cehle bak maksûduna mîâd lâzımsa (Nâmık Kemal’den). Şerâit-i hayâtiyye gittikçe kesb-i salâh etmiş (Cenap Şahâbeddin). Ahvâl-i mâliyyemde elbette büyük bir salâh vardı (Hâlit Z. Uşaklıgil).
2. Doğruluktan, dürüstlükten ayrılmama, dînin yasakladığı şeylerden kaçınma: Muhammer tıyneti âb-ı gîl-i ilm ü fazîletle / Salâh u iffet ü perhîz ile zâtı mürebbâdır (Fıtnat Hanım). Ehl-i salâhtan bir zat (Şemseddin Sâmi).
3. Barış, rahatlık ve huzur içinde olma, sulh: Hâzır ol cenge her ân ister isen sulh u salâh (Cenap Şahâbeddin).

ѻ Salâh bulmak: İyi duruma gelmek, düzelmek.

 

Kaynak : https://lugatim.com

« Sözlüğe geri dön.