1. Doğru yolu bulma, doğru yolda gitme: “Rüşt Allah vergisidir.” Tab’ındaki rüşd ü selâmet / Ulviyyetine iki nişandır (Muallim Nâci).
2. Doğru düşünecek, doğruyu bilecek, ayırt edecek seviyede olma, olgunluk, kemal: Tahsin Bey, bir târihçinin en esaslı fârikası olan bir rüşde ermiştir, yâni vesîkalara bağlıdır (Yahyâ Kemal). Artık rüşde varmış bir cemiyetin derinliklerinden fışkıran sanatkâr ruh (…) tutması îcap eden yolu çizmiş bulunuyordu (Sâmiha Ayverdi).
3. Bülûğa erme, bâliğ olma, erginlik: “Hadd-i rüşd.” “İsbât-ı rüşd.” “Sinn-i rüşd.” Zamân-ı rüşde bâliğ olur olmaz rezâilin envâında mürebbîlerine üstat olmuştu (Nâmık Kemal).
ѻ Rüşdünü ispat etmek: hukuk.
1. Kānun karşısında ergin sayılacak, medenî haklarını kullanacak yaşa gelmiş olmak.
2. mec. Herhangi bir konuda gerekli olgunluk veya ustalığa eriştiğini göstermek.
● Rüşdî (ﺭﺷﺪﻯ) sıf. (nispet eki -і ile) Rüşt ile ilgili: “Akl-ı rüşdî.”
● Rüşdiyye (ﺭﺷﺪﻳّﻪ) sıf. Rüşdî kelimesinin tamlamalarda ortaya çıkan aynı mânâdaki müennes şekli: “Mekâtib-i rüşdiyye.” Bk. RÜŞTİYE
Kaynak : https://lugatim.com
« Sözlüğe geri dön.