1. Bir şeyin gereği olan, gereken, lâzım gelen şey, gerek, îcap: Muhibb-i sâdık odur muktezâ-yı hâl üzre / Yâ sarf-ı mâl ede ahbâbına yâ bezl-i vücûd (…). Haydi bakayım, kalemi eline al da muktezâ-yı adâleti îfâ et (Fâik Reşat). Ben kendi hesâbımca, dövüşmek beşerin muktezây-ı fıtratı olduğuna mu’tekıdim (Cenap Şahâbeddin).
2. Eskiden resmî dâirelerin kalemlerinde incelenen evrâkın kenarına görüş belirtmek için usûle uygun biçimde yazılan yazı, çıkma, derkenar.
● Muktezâsınca zf. (İyelik ve eşitlik hâli eklerinin kalıplaşmasıyle) Gerektirdiği biçimde, gereğince, îcâbınca.
● Muktezayat (ﻣﻘﺘﻀﻴﺎﺕ) i. (Ar. çoğul eki -āt ile)
1. Bir şeyin gereği olan şeyler, işler: “Muktezayât-ı zaman: Zamânın gereği olan şeyler.” “Muktezayât-ı siyâset: Siyâsetin gereği olan şeyler.”
2. İş, hal ve davranışların muktezâsı gereği olarak ortaya çıkan sonuçlar, netîceler.
Kaynak : https://lugatim.com
« Sözlüğe geri dön.