1. Yaklaşmış, dost kabul edilmiş (kimse), yakın: Sen ol mukarreb-i dergâhsın ki pâye-i arş / Ulüvv-i şân u şerîfinle üstüvâr kalır (Nâilî). Birkaç günden sonra Karakuş’un mukarreblerine mürâcaatla oğlunu kurtarmak için ne yapmak lâzım geleceğini danışır (Fâik Reşat). Eb’âd-ı semâyı neylerim ben / Olmazsam eğer sana mukarreb (Abdülhak Hâmit).
2. târih. Pâdişah tarafından huzûruna teklifsizce girip çıkmasına izin verilen, pâdişâha yakın olan kimse: Mağrur mukarrebler gece ve gündüz hoşuna gidecek şeylerle pâdişâhı dahi gurûra düşürmüşler idi (Kâtip Çelebi’den Seç.).
3. tasavvuf. Her an Allah’ın huzûrunda olduğunu idrak etme seviyesine erişen, Allah’a yakın olan (kimse veya melek): Ol mukarrebler ki vardı tapuda / Ermedi bu sırra kaldı kapuda (Âşık Paşa). Fenâ derecesine ulaşarak nefsinin esâretinden âzat olan sâlik hakîkî mânâsıyle müctebâ, mukarreb ve ferddir (Taarruf Terc.).
● Mukarreban – Mukarrebin – Mukarrebun ( ﻣﻘﺮّﺑﻮﻥ– ﻣﻘﺮّﺑﻴﻦ– ﻣﻘﺮﺑﺎﻥ) i. (Fars. çoğul eki -ān, Ar. çoğul eki -іn ve -ūn ile)
1. Yakınlar, dostlar, arkadaşlar.
2. Pâdişâha yakın olan kimseler, pâdişâhın yakınları, dostları.
3. Allah’a yakın olan büyük melekler, peygamberler, evliyâlar [Melekler için daha çok mukarrebun şekli kullanılır]: Ebrârın hasenâtı mukarrebûnun seyyiâtıdır (Kuşeyrî Risâlesi Terc.).
Kaynak : https://lugatim.com
« Sözlüğe geri dön.