Olması, gerçekleşmesi, yapılması mümkün olmayan, imkânsız: İlimsiz mârifet muhal ve mârifetsiz ilim vebaldir (Ahmet A. Konuk). Beni hayretlere düşürdü bu hâl / Sizi sevmek de sevmemek de muhâl (Abdülhak Hâmit). Süleymâniye’de kaderin her cihetten mehip ve güzel tecellîsini görmemek muhaldir (Yahyâ Kemal).
ѻ Muhâle tâlik etmek: (Yapılmak istenmeyen bir şey) İleriye atılmak, ertelenmek, bir nevi atlatılmak: “Siz niçin bu işi muhâle tâlik ediyorsunuz?” Muhal-ender-muhal: “İmkânsız içinde imkânsız” Asla mümkün olmayan: Cihan hükmündedir yoktur vezîrin / Muhâl-ender-muhâl olmuş nazîrin (Sünbülzâde Vehbî).
● Muhâlât (ﻣﺤﺎﻻﺕ) i. (Ar. çoğul eki -āt ile) Olmayacak şeyler, muhal şeyler: Her ne söylese beriden ümîdinin muhâlâttan olduğuna dâir birçok müstehziyâne cevaplar işitirdi (Nâmık Kemal). Eline geçen neyin muhriku’s-sadâ olmaması muhâlât sayılırdı (Muallim Nâci)
Kaynak : https://lugatim.com
« Sözlüğe geri dön.