Muayyen


« Back to Glossary Index

1. Belli, belirli: Osmanlı târihindeki dram, Edip Hoca gibilerin tâvîzinden ziyâde bu tâvîzi istemenin muayyen bir devirden sonra âdeta tabiî hal oluşundandır (Ahmet H. Tanpınar). Zîra günün muayyen saatinde İbrâhim Efendi, konağın kadın ziyâretçilerine bizzat kendini gösterirdi (Sâmiha Ayverdi). Nâmık Kemal’in, Fikret’in, Hâşim’in, Yahyâ Kemal’in bütün eserlerinde tezâhür eden muayyen bir kâinat görüşü, bir davranış tarzı ve bir üslûp vardır (Mehmet Kaplan).
2. Kararlaştırılmış, sınırları belirlenmiş: Nesrin’le Şâyeste’nin gevezelikleri bir muayyen haddi geçemezdi (Hâlit Z. Uşaklıgil). Bu dostluk muayyen dereceyi geçmezdi (Reşat N. Güntekin). Bunlar hakîkaten bir şehrin semt ve mahalle adları, yâhut tıpkı bizim gibi muayyen bir zaman içinde yaşamış birtakım insanların anıldıkları isimler midir? (Ahmet H. Tanpınar).
● Muayyene (ﻣﻌﻴّﻨﻪ) sıf. Muayyen kelimesinin tamlamalarda ortaya çıkan aynı mânâdaki müennes şekli: “Evkāt-ı muayyene: Belirli vakitler.”

 

Kaynak: https://lugatim.com

« Sözlüğe geri dön.