1. Yenilgiye, bozguna uğramış, yenilmiş, mağlûp olmuş: Felek fermânına me’mûr oluptur / Anınçün düşmenin makhûr oluptur (Ahmed-i Dâî). Etti yevm-i Huneyn o şâh-ı gayûr / Saff-ı a’dâyı serteser makhûr (Sâlim Tezkiresi).
2. Mahvolmuş, bitmiş, tükenmiş: Derûnu âteş-i hummâ-yı hicr ile makhûr (Hüseyin Sîret).
3. Çok üzülmüş, üzgün, perîşan: Bu fikr-i musallatla mücâdele-i derûniyyesinden Ahmet Cemil mağlûp, makhur çıktı (Hâlit Z. Uşaklıgil). Bir zaferin ebedî hâtırası olan câmiden dilgir ve makhur bir asil kāfile sükûnuyle çıktık (Rûşen E. Ünaydın).
4. Allah’ın gazabına uğramış: Anı her halde mansûr ede Hak / Cümle a’dâsını makhûr ede Hak (Sünbülzâde Vehbî). Her an ediyorsun beni makhûr-ı celâlin / Kurbân olayım nerde senin nerde cemâlin (Mehmet Âkif’ten).
ѻ Makhûr-ı kazâ: Kazâ ve kaderin kahrına uğramış, kaderin sillesini yemiş: İşte Nesrin daha bir gonca-i nev-hande iken / Geçti makhûr-ı kazâ hep bu dikenliklerden (Tevfik Fikret).
● Makhûrâne (ﻣﻘﻬﻮﺭﺍﻧﻪ) zf. (Fars. -āne ekiyle) Mağlûp olanlara, kahır ve gazaba uğrayanlara yakışır şekilde, kahra uğramış bir halde: Nihâyet onu müthiş bir darbe ile makhûrâne öldürüyordu (Hâlit Z. Uşaklıgil).
● Makhûren (ﻣﻘﻬﻮﺭﺍً) zf. (maḳhūr’un tenvinli şekli) Yenilmiş, kahır ve gazaba uğramış bir halde.
Kaynak : https://lugatim.com
« Sözlüğe geri dön.