1. Söz, kelâm: Avâmî îmânı bildikten sonra amelde, kavilde ve fiilde ve ibâdette Allah beni göre-durur diye işlerler (Eşrefoğlu Rûmî). İngiltere’nin kavl ve fiilinde hiç doğruluk görmedim (Cenap Şahâbeddin).
2. Sözleşme, anlaşma: Dolanıp da kavil yerine geldim / Kavil yerlerinde bulamadığım… (Karacaoğlan’dan). Bu oldu mu ya? Merdivenle çıkmak kavlimizde var mıydı? (Fâik Reşat).
3. teşmil. Bir sözle bildirilen fikir, düşünce, hüküm: “İmam Yûsuf kavline göre.” Kürenin devri hakkında Kopernik’in meydana koyduğu kavl-i hakîmâneyi delâil-i riyâziyye ile ispat eden meşhur Galile… (Nâmık Kemal).
ѻ Kavl etmek (kılmak, kurmak): Sözleşmek, anlaşmak: Kavl kılmıştınız kim senden doğan oğlanı senden ayırmayalar (Darir). Turnam gelir süze süze / Ötüşerek indi düze / Kavil kurduk bahar yaza / Gönül yardan ayrılır mı (Karacaoğlan). Köylü demiş bilâder / Kavl edelim evvelâ (Enis B. Koryürek). Kavli fiiline uymamak: Yaptığı söylediğini tutmamak. Kavl-i mücerrette kalmak: Sözde kalmak, gerçekleşmemek, fiil şekline geçmemek. Kavl-i nebî (resul): “Peygamber sözü” Hadîs-i şerif. Kavl ü karar etmek (eylemek): Sözleşmek, kararlaştırmak, anlaşmak: Karac’oğlan haylamadan / Aşk deryâsın boylamadan / Kavl ü karar eylemeden / Ben payımı aldım bugün (Karacaoğlan). El tutuşup kavl ü karar ettikleri, Sarı Sipâhîler’e berâberce baskın vermeye kalktıkları halde… (Safiye Erol).
Kaynak : https://lugatim.com