1. Bir delîle dayanarak bir husus hakkında hükme varma, bir sonuç çıkarma, dolayısıyle anlama: Şimdi benim de ufak tefek istidlâllerim beynimde kıvılcımlanıyor (Aka Gündüz).
2. mantık. Belli önermelerden hareket ederek başka önermelerin gerçek olan veya kabul edilen doğrularını ve yanlışlarını çıkarma, çıkarım: Bu yollardan biri nazariyatçıların ve istidlâle ehemmiyet verenlerin yoludur… (Kâtip Çelebi’den Seç.).
ѻ İstidlâl etmek: Delillere dayanarak bir hükme varmak: … Bunu uğraştığı mesâilin hemen kâffesinden istidlâl etmek pek güç bir şey değil idi (Nâmık Kemal).
● İstidlâlât (ﺍﺳﺘﺪﻻﻻﺕ) i. (Ar. çoğul eki -āt ile) İstidlâller: Vehbi Bey’in istidlâlât-ı mantıkiyyesine pâyan yoktu, tâ hitâm-ı mütâlaâtına şu cümleyi koydu: “Yine sen bilirsin, bunda bana müteallik hiçbir şey yok…” (Hâlit Z. Uşaklıgil). Bu, akıl ve mantık, fen ve hikmetin son istintâcât u istidlâlâtına mübtenî bir muhâkeme idi (Mehmet Rauf).
● İstidlâlen (ﺍﺳﺘﺪﻻﻻً) zf. (istidlāl’in tenvinli şekli) İstidlâl yoluyle, delillere dayanıp bir sonuç çıkarmak sûretiyle: “Konuşmasından istidlâlen iyi bir tahsil gördüğüne karar verdim.”
Kaynak : https://lugatim.com
« Sözlüğe geri dön.