1. Bir şeyin etrâfını çevirme, çevreleme, kuşatma, sarma: Yâri uryan havzda görsem gözüm giryân olur / Hâle kim mâhı ihâta eyleye bârân olur (Zâtî). Etrâfımı ihâta eden sıkıntılı bir istirkap ve tevehhüm çemberi vardı (Hâlit Z. Uşaklıgil).
2. Etraflı şekilde kavrama ve anlama, geniş ve etraflı bilgi: Fazîleti ve ihâtası ile meşhur A’rec Mustafa Efendi’nin derslerine devam etti (Kâtip Çelebi’den Seç.). Beğendikleri vukūâtı zaptetmişler, fakat ihâta-i hâdisâta muvaffak olamamışlar (Cenap Şahâbeddin). O İstanbul ki içinde doğan, yaşayan İstanbullular bile tamâmıyle ihâta edemezler (Yahyâ Kemal).
Kaynak : https://lugatim.com
« Sözlüğe geri dön.