1. Bir şeyin içine işleme, girme, nüfuz etme: Çarlık ve beyaz Rusluk, acaba şimdi dıştan içe tekrar hulûl için ne gibi bir proje hazırlamaktadır? (Refik H. Karay).
2. Gelip çatma, erişme: “Ramazan ayının hulûlü bu sene aralık ayına rastlıyor.” Vezir üçüncü sene hulûlünde bir emir daha îlân eder ki her kimin sakalı varsa tıraş etsin (Fâik Reşat).
3. din. ve tasavvuf. Tanrı’nın bâzı kişi ve eşyâya girip tecessüm ettiğini, onun sûretine girdiğini kabul etme: Ulemâ-yı rüsumdan bâzıları, Muhyiddin Arabî’yi ve onun fikirlerini kabul eden birtakım büyük sûfîleri hulûl ile suçlandırmaya kalkışmışlarsa da bu tamâmıyle bâtıl bir iddiadır (Fuat Köprülü). Nitekim tasavvufta, bu arada Alevî-Bektâşî edebiyâtında pek sık rastlanan devir ve tecellî inancı, bâtınîliğin hulûl ve ittihat ve tenâsuh inancı ile karıştırılmıştır (Rûhi Fığlalı).
ѻ Hulûl etmek (eylemek):
1. İçine girmek, nüfuz etmek.
2. Gelip çatmak, erişmek: Vaktâki akşam olur, vakt-i taam hulûl eder, sofranın hazırlanmasını uşaklara emrederler (Fâik Reşat). Bu nöbetlerin zamânını rasathâne ayarıyle bildikleri için hulûl eder etmez seslerini kesiyorlar (Ahmet Râsim). İntizar eylediği ân-ı elim işte hulûl eyliyor demekti (Hüseyin R. Gürpınar).
3. mec. Etkisi altına almak, gücünü, etkisini hissettirmek, nüfuz etmek: Ona kâh işret zamânında, kâh sohbet arasında sokulup yoldaş olarak hulûl etmiş ve evine dönmesi yolunda ne yapmak mümkünse yaparak kandırmıştı (Sâmiha Ayverdi). Hulûl et tatlılıkla / Sakın zordan cebirden (Ârif N. Asya).
Kaynak : https://lugatim.com
« Sözlüğe geri dön.