Fâsid


« Back to Glossary Index

1. Fesâda uğramış, bozulmuş, bozuk, kötü. “Bey’-i fâsid: Doğru olmayan, eksik veya hîleli satış.” Hayâli ise bu devr-i fâsit içinde hayran hayran dolaşıp dururdu (Nâmık Kemal).
2. İyi bir işi bozan, fesatçı, ara bozucu, müfsit: Ey beni ayıplayan gel beni aşktan kurtar / Elinden gelmez ise söyleme fâsit haber (Yûnus Emre).
ѻ Fâsit dâire: mantık. Dönülüp dolaşılıp aynı noktaya gelinen ve bir sonuç vermeyen, içinden çıkılmaz düşünce veya olaylar silsilesi, kısır döngü: Devletin Tanzîmat’la bir fâsit dâire içine girmiş olan mâlî politikası muhakkak ki bir çıkmazda bulunuyordu (Sâmiha Ayverdi). Fâsit olmak: Bozulmak: “Abdesti, namazı, orucu fâsit olmak.”
● Fâside (ﻓﺎﺳﺪﻩ) sıf. Fâsid kelimesinin tamlamalarda ortaya çıkan aynı mânâdaki müennes şekli: “Nisvân-ı fâside: Fesatçı kadınlar.”

 

Kaynak: https://lugatim.com

« Sözlüğe geri dön.