Çocuksun…
Sorumluluk bilincin gelişmemiş, ebeveyn kontrolü altında kim ne yüklemek istiyorsa bedene onu alıyor öyle gelişim gösteriyorsun her çocuk gibi. Kim ne istiyorsa onu yapmak ne olmanı istiyorlarsa o olmak istiyorsun. Her zaman mutlu olmak istiyor o mutluluğu ise üzerinde kontrolü olan herkesin mutluluğu olarak düşünüyorsun. Ne olacağın ailenin olmak isteyipte olamadıklarında gizli. Hedeflerini onlar belirliyor ve o şekilde yönlendiriliyorsun. Bir çok şeyden habersiz. Hayatın sana ne getireceğini bilmeden. Önce ahlak, edep yükleniyor sonra eğitim. Ve geçiyor günler.
Yetişkinsin…
Sorumluluk sahibi oluyorsun. Ebeveyn kontrolü altında gelişimini sürdürüyorsun. Fakat bu sefer kendinide yönlendirebiliyorsun. Onları mutlu etmek istiyor kendi mutluluğunu da görmezden gelemiyorsun. Ufak tefek çatışmalar başlıyor bazen üzülüyor bazen ise üzüyorsun. Hedefler koyuyor ve bu hedefler doğrultusunda imkanın elverdiği sürece kendini gerçekleştirme sürecine giriyorsun. Ancak yürüdüğün yol her zamankinden daha çetrefilli oluyor. Zıtlıklarla mücadele etmeye kalıplaşmış algıları kırmaya çalışıyorsun. Çünkü zaman sabit değil, değişiyor ve sen bu değişime ayak uydurmaya çalışıyorsun. Ve geçiyor günler.
Olgunsun…
Hedeflerin daha belirgin ve keskin oluyor. Ne istediğini biliyor ancak imkanlar ölçüsünde bu hedefleri gerçekleştiriyorsun. Etrafa kabullendirdiğin iyi yada kötü bir karekterin oluşuyor. Üzerindeki yönlendirmeler azalıyor sadece gerek görüldüğü takdirde müdehaleler yapılıyor. Geri kalan zamanda seyrediliyorsun. Başarının yarısı sana diğer yarısı ise üzerinde emeği olanlara yazılıyor. Ya bu sana yeterli geliyor ya da başarının tamamına hükmetmeye çalışıyorsun. Hedeflerin gerçekleşmiyor ve bir heyecanla yeni hedefler belirliyorsun daha farklı olacağını umarak. Bir kabuk oluşturuyorsun ya etkisinde kaldıklarından ya da gelişime açık olanından. Hayat tecrübesi yönlendirmeyi öğretiyor sana. Önce kendini sonra etrafını. Sıfırdan bir hayat başlıyor o zaman. Daha emin, daha tecrübeli. Artık üzerinde son vazifeler yapılıyor doğaya yalnız biri olarak bırakılıyorsun. Her şey senin sorumluluğunda her şey senin kontorün altında… Ve geçiyor günler.
Evlisin…
Sorumlulukların artıyor. Koşuşturmalar başlıyor. Yeni kavramlar ile tanışıyorsun. Ortak kararlar alınıyor ve ortak hedefler belirliyorsun. Yeni bir düzene ayak uydurmaya çalışıyor ve bu düzende yalnızlık kavramını unutuyorsun. Telaşa kavramı ise çoğu zaman başucunda bekliyor. Zamanın getirilerini ve götürülerini yine zamanla bilanço ediyorsun. Geçim kavramı ise hayatının geri kalanını esir alıyor ve refah kavramı için mücadele ediyorsun. Hesap kavramı ise tüm bu kavramların ana başlığı oluyor. Ve geçiyor günler.
Babasın…
Hayat tecrübelerini aktarıyorsun. Yönlendirilien değil yönlendiren oluyorsun. Yeni güncellemeler yapmak zorunda kalıyor senden olanı senden daha başarılı yapmaya çalışıyorsun. Bakış açını değiştiriyor yeniden öğrenme sürecine giriyorsun. Hata yapmaktan korkuyor, eğitilmenin eğitmekten daha güç olduğunu kavrıyorsun. Birilerinin hayatına ilk öğretmeni olarak giriyorsun. Bedeninin içine her zamankinden daha fazla merhamet sığdırıyorsun. Dağ oluyor güvenlik duvarı oluşturuyorsun. Ağaç oluyor gölgesinde dinlendiriyorsun. Kitap oluyor geliştiriyor, toprak oluyor ekiyor ve su oluyor büyütüyorsun. Hasat zamanı geliyor kendi ellerinle ayrılışını seyrediyorsun. Ve geçiyor günler.
Topraksın…
Almış olduğunu alıyor vermiş olduğunu veriyorsun. 10 metre bir beyaz çarşafa sarılıyor 2 metre bir tabuta koyuluyorsun ve 1,5 metre toprağın altına giriyorsun. Son vedayı cansız bedenine yapıyorlar. Ayakkabıların kapı eşiğine bırakıldı eşyaların evden çıkarıldı. Sensiz yapamayanlar sensizliğe alıştı. Ya iyi anılıyorsun ya kötü… Hesap vakti geldi. Ya cennete gideceksin ya cehenneme. Günler geçti, similasyon bitti, zaman kavramı değişti.